4 Mayıs 2020

Koronalı günlerde eğitim-öğretim-2

ile Maksut Balmuk
Maksut Balmuk bugünkü yazısında, Nisan ayı başından bu yana yaşanan süreci özetledi ve bazı önerilerde bulundu.

Daha önce Nisan ayı başına kadar olan süreci değerlendirmiştik.

Bu süreçten sonra 30 Nisan tarihi yaklaşınca Milli Eğitim Bakanı tarafından yeni bir genelge yayımlandı ve eğitime verilen aranın 01 Haziran 2020 tarihine kadar uzatıldığı açıklandı.

Uzaktan eğitim faaliyetlerinin devam edeceği yine yazıda yer aldı.

Bakan Selçuk katıldığı TV programlarında “normalleşme olursa 1 Haziran’da biz okulları açarız, hazırız” dedi.

Sayın bakan bizim için bir günün bile çok önemi var ama çocuklarımızın sağlığı daha önemli diye ekledi. Sayın bakanın söylemleri doğru. En azından öğrencinin okuldan çok uzak kalmaması açısından bir gün bile kıymetli. Tabii şartlar uygunsa ve sağlığı tehlikeye atacak bir durum yoksa.

Bu mümkün olacak mı tabii zaman gösterecek. Yalnız basında yer alan kaynaklara göre 1 Haziran için hazırlık var. Selçuk’da bunun işaretlerini verdi ve nerede nasıl (illere göre durum) açılabilir? Hangi yaş/sınıf/okul grubuna açılır? Araştırılıyor. Adı da telafi eğitimi. Öğretmen ve yöneticilerden il bazında raporlar isteniyor bugünlerde.

Yani açılması durumunda bölgelere/ illere göre farklı kararlar olabilir. Bazı illerde tam, bazılarında kısmi açılırken bazı illerde hiç açılmaması da gündeme gelebilir.

Açılması halinde not verilmemesi, sınav yapılmaması, devam zorunluluğu olmaması da düşünülüyor. Bakan bey tüm öğrenciler üst sınıfa geçecek diye zaten açıklama yapmıştı. Bu durumda notun, sınavın ya da devam konusunun önemi kalmıyor. Böylece daha az öğrencinin okula gelmesi büyük olasılık. Bir bakıma deneme mahiyetinde belki de günlük ders programlarından az süre okulda kalınarak, ders saati kısaltılarak bir uygulama yapılacak.

Böyle olması halinde bile hijyen/okulun her alanı özellikle tuvaletler, sosyal mesafe önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Belki sınıfların teneffüs saatleri de toplu olmayacaktır. Her sırada bir öğrenci oturtulması, öğrencilerin dönüşümlü okula gelmeleri, ikili eğitim dışında 3’lü, 4’lü eğitim de gündeme gelebilir. Yanı sınıflar ikiye, üçe ya da dörde bölünerek kısa süreli eğitim-öğretim olabilir. Pandemi sorunu gelecek aylarda da devam ettiği taktirde gelecek süreç için (ilaç/aşı bulunup piyasaya sürüşene dek) de bir deneme olacaktır bu uygulamalar.

Bir de işin özel okul boyutu var. Özel okulların eğitime verdiği ara veliler arasında tam ücret ödemelerinden dolayı bir sorun ve okullar da finansman açısından sıkıntıda. Okullar sorumluluklarını yerine getirmezlerse yani eğitimdeki aksamayı telafi etmezlerse veliler alacaklı duruma geçebilir hukuken. MEB tarafından yayımlanan yazı da bunu söylüyor aslında. https://www.memurlar.net/haber/899659/meb-den-ozel-okul-taksitlerine-dair-yazi.html

Bu durumda özel okulların çıkış yolu telafi eğitimi. Bunun için da bakanlığın okulları açması gerekiyor. Ümit ederiz ki bu kaygılar sağlığın önüne geçmez. Aksi halde kanayan tek burundan bile mesul olunur.

Uzaktan Eğitim

Evet uzaktan eğitim Bakan Selçuk’un en çok üzerinde durduğu konu. Çünkü bu aşamada eldeki tek yol bu. Daha önceki yazımızda bu konuya da değinmiştik. Son dönemde ise EBA üzerinden canlı sınıf uygulamaları var ve her sınıf düzeyinde çalışmalar yapılıyor.

Sayın bakan 1 milyon öğrencinin aktif olduğunu söylüyor. Oysa ki 18 milyon öğrencimiz var. Yani yüzde 95 bu uygulamaya girmiyor. Okulda dahi dikkat toplamak, öğrenciyi öğrenmeye hazır hale getirmek çok zor iken sanal ortamda bunu başarmak daha da zor. Tabii ki sayın bakan da biliyor bunu.

Sisteme; bilgisayarı, akıllı telefonu, interneti ya da teknik bilgisi olmadığı için giremeyen öğrenciler açısından ortaya çıkan fırsat eşitsizliğini tartışmaya dahi gerek yok. Fakat uygulamanın sonuçları nedir? Verim var mı? Sorularına cevap bulmamız gerekiyor. Son günlerde öğrencilerin çok az ilgi gösterdiği cümleleri öğretmenler arasında tartışılan en önemli konular arasında.

Bir de öğretmen boyutuna bakarsak, bu uygulamaya bilgisayar, akıllı telefon, internet gerekçesiyle katılamayan, katkı sunmayan öğretmenler olduğu gibi idarenin dayatmasına tepki gösteren öğretmenler de yok değil.

Canlı Ders Zorunlu mu?

Bakan Selçuk ya da bakanlık bürokratları dahi bu zorunludur, her öğretmen bunu yapmak zorundadır, yapmazsa ek dersi kesilir gibi cümleler kurmadığı, resmi yazı yazmadığı halde okul idarelerinde başlayarak il müdürlüklerine kadar varan bir dayatmadır gidiyor. Herkes bir üste hoş görünme peşinde açıkçası. Öğretmenler dayatma karşısında “zorunlu olduğuna, ek dersin kesileceğine dair bir resmi yazı gösterin ya da resmi yazı ile bunu bize tebliğ edin dediklerinde tek bir yazı çıkmıyor.”

Bakanlık da bilmektedir bu dönemin zor bir dönem olduğu, dayatma halinde verimin düşeceği, ek ders dayatmasının etkili olmayacağı, tüm öğretmenlerin aynı anda sisteme girmeleri halinde sistemin kaldırmama riski olduğu. Ve sayın bakan bizim için bir gün bile önemli derken bir öğrenci bile önemli demektedir. Yani sisteme bir öğrenci de girse faydalı görmektedir. Bakış açısında göre doğru da kabul edilebilir.

Başka alternatif olmaması en azından 1 milyon öğrenci de olsa, küçük bir zaman dilimi de olsa, sadece bir süreliğine evde oyalanmalarına da katkı olsa yararlıdır yönüyle bakılabilir konuya.

Yapılan dayatmalara baktığımızda bir günde 8 saat canlı ders veren okullar var. Evet 8 saat. Haftanın da birkaç günü. Buna ne öğrenci dayanabilir, ne öğretmen ne de EBA için ücretsiz verilen internet kotası.

Öğretmenlerimizin elbet ki maksimum katkı için çalışması gerekir ki katkıları yadsınamaz bir aşamada. Çocuklara dokunmak elbet ki önemli ama öğretmenin de evde kalınması gereken bu günlerde bir ailesi olduğu, evde de sorumlulukları olabileceği, hastası ya da hastalık durumu ile karşı karşıya olması ihtimali düşünülmelidir.

Bir okul müdürü tek tek öğretmenleri arayarak böyle bir çalışma yapacağız katkı sunabilir misiniz diye sorarken diğerinin WhatsApp’tan “ders programınız budur herkes girecek” talimatı verebiliyor.

Ramazan ayında sabah saat 08.00 de canlı ders programı hazırlayabiliyor. Saate (özellikle öğrenci açısından uygun olmayacağı için) yapılan itirazlar dahi kabul edilmiyor.

Hukuki boyut:

Yukarıda da belirttiğimiz üzere zorunluluğa ilişkin bir resmi yazı yok. Ek ders kesilmesine ilişkin ise sadece ücretli öğretmenlere görev verilmesi halinde görevi yerine getirmemeleri durumunda kesilmesi söz konusu. Kadrolu/sözleşmeli öğretmenler için böyle bir uygulama yapılamaz. Yapılmasına yönelik bir uygulama düşünülmesi halinde tıpkı ücretli öğretmenlerde olduğu gibi ders ücretlerine ilişkin kararda değişikliğe gidilmesi gerekir.

Yalnız süreç göstermektedir ki gelecekte EBA uygulamaları eğitim-öğretimin bir parçası olacak. Tabii ki örgün eğitimin yerini alamaz ama uygulamadan yararlanma devam edecektir.

Öğrencilerin aranması uygulaması

Bir de İl Milli Eğitim Müdürlüklerince tüm öğrencilerin sınıf rehber öğretmenleri tarafından aranması uygulaması var. Uygulama yerinde. Öğrencilere, velilerine dokunmak (sözle de olsa), hal hatır sormak, bu süreçte yaşadıkları sorunları (varsa sağlık) dinlemek, bilgi sahibi olmak, yol göstermek elbet ki değerli. Fakat bunu abartanlar da var. Her gün her öğrenci ile görüşülmesi, her hafta görüşülmesi …gibi. Bu kararı öğretmenlere bırakmak gerekir. Evet bu eğitim öğretim faaliyetidir fakat abartmamak gerekir. Kaldı ki özellikle Özel Eğitim, Okul Öncesi ve Sınıf Öğretmenleri işin doğası gereği zaten sürekli öğrenciler ile veliler ile iletişim halindedirler. Öğretmen her hangi bir nedenle iletişim kurmasa eminiz ki veliler öğretmenle iletişim kurarlar ve birbirleri ile zaten iletişim halindedirler.

Öğretmenin bu tür aramalarda neler soracağı, söyleyeceği de dikte ediliyor il milli eğitim müdürlüklerince. Bir öğretmene bunları söylemek gerçek anlamda işgüzarlıktır.

Tabii ki öğretmen şahsına ait telefonu güvenlik ya da başka sebeplerle kullanmak istemeyebilir. Bu durumda okul idareleri öğretmene okuldan aramak gibi alternatifler sunabilmeli, görev yeri dışında olan öğretmenlere de en yakın okuldan çalışma imkanı verilmelidir.

İstatistik Sorunu

Buradaki en önemli sorun istatistik sorunu. İdareler adeta işin yapılmasına değil istatistiğe kilitlenmiş durumdalar. Öğretmen hiç katılan yok dese de canlı ders anlatımına, müdür “olsun sen aç öyle dursun süren dolana kadar” diyebiliyor.

Öğretmen ben zaten çocukların yaşı gereği 4’lü grup şeklinde WhatsApp’tan yapıyorum çalışma ya da zoom kullanıyorum dese de yok olmaz EBA dan da girin diyebiliyorlar. Çünkü sitemde kurumsal ya da il/ilçe açısından sayı yükseltmek gerekiyor. Sayın bakan çıkıp da nerelerde sistem yoğun kullanılmış nerelerde az kullanılmış bakıyor çalışma yapıyoruz deyince herkes üzerine alınıyor ve en çok ben yapmalıyım noktasına odaklanıyor.

Her öğretmen “ben her gün her velimle öğrencimle görüşüyorum “diye istatistik formlara yazsa rahatlayacak üst konumdakiler.

Yani amaç işin sağlıklı, verimli ve amaca uygun yapılması mı? Yoksa sayı mı? Karıştırılıyor doğrusu. Öğrencilerle konuşmaktan, veli görüşmesinden daha zül gelen dayatmacı tavırlar ve istatistik formları.

Bu nedenle bakanlık yetkililerinin de bu alanı yarışa çevirmemesi gerekiyor. Zaten dünyada istatistik alanı gelecek için yol gösterici olarak kullanılırken bizde en iyi kıvırma, en iyi yalan söyleme, olmayanı oldu gösterebilme alanı olmuş durumda. İstatistiğe nereden baktığımız çok önemli oluyor ve herkes bakmak istediği taraftan bakıyor, o tarafını pazarlıyor.

Görev yeri dışında olan öğretmenler

Bu dönemde öğretmenlerin görev yeri dışında olması esnek çalışma esaslarında da yer aldığı gibi izne bağlı. Yani amirden izin almak zorunda. Fakat Covit-19 nedeniyle eğitime ilk ara verildiğinde mevzuat açısından böyle bir kısıtlama yoktu. O dönemde ayrılanlara geri dönmesinin istenmesi de mantıklı değil. Çünkü sağlık bakanlığı ve bilim kurulu sirkülasyonu istemiyor. Bırakın bir ilden bir ile gitmeyi evden dahi çıkılmamasını ısrarla söylerken öğretmene iline/ilçene dön diyen idarecilerin varlığı kabul edilebilir değil. 30 büyükşehir ve Zonguldak ilinden çıkış da bu illere giriş de yasak. Bu durumda bu illere komşu olan illerden de hareket mümkün değil. Hatta valiliklerce oluşturulan seyahat izin komisyonlarına verilen kriterler arasında yok bu durumdaki öğretmenin geri dönebilmesi.

Sonuç olarak; zor ve beklenmedik bir süreç ile karşı karşıya olduğumuz kesin. Gelecek süreçte pandemi sona erse de etkileri uzun süre devam edecektir. Bu dönemde asıl yapmamız gereken özellikle yöneticilerin empatiyi maksimum kullanmaları, atılan adımların sonuçlarının ve adım atılırken seçilen yöntemlerin (sözlerin, emirlerin…) iyi tartılması, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içerisinde maksimum fayda için çalışılmasıdır.

Maksut BALMUK

Memurlar.Net - Özel