7 Haziran 2013

Gezi Parkında Gezmek

ile Maksut Balmuk

ekran-resmi-2013-05-30-09.37.17-640x301

Taksim’de çokça insanın  bilmediği bir mekan Gezi Parkı. Eylemlere katılanların büyük bir kısmı bile bilmiyordur yerini. Fakat bugün bırakın İstanbul’u ülkenin demokrasi sembolü olmuştur.

Demokrasi diyoruz çünkü ülkemizde hiçbir siyasetçinin dahi toplayamadığı bir kitleyi topladı bu park. Türkiye’de en büyük kalabalık ya mitinglerde olur ya da maçlarda. Onların hiçbirinin sayısı yada etkisi böyle olmaz.

Birkaç ağaç için mi yola çıktılar acaba?

Öncelikle ağaçların katledilmesine tepkiydi bu çok önemsenmedi. Daha sonra ağaçların AVM’ye feda edilmesi gündeme geldi ve çoğaldı tepki.

Demokratik bir şekilde mekan savunması vardı ve önce birkaç saat kalındı. Sonra sabahlanmaya başlandı derken çadırlar kuruldu.

Bir sabah terör avına çıkılmış gibi, son yıllarda Ergenekon, Balyoz gibi  davalarda olduğu gibi sabah baskınları yapıldı ve sabah 05.00’da iki gün üst üste baskınlar oldu. Baskınlar ağırdı. Son gün çadırlarda toplandı ve yakıldı. Alan aklı sıra temizlenmişti.

Gençlerin gördüğü işkenceyi gören halk her ortamda paylaştı ve konu gezi parkı yada oradaki ağaçlar olmaktan çıkıp adeta demokrasi dersine döndü.

İnsanlar tepki gösterdikçe şiddet arttı, şiddet arttıkça tepki arttı. Tepki arttıkça şiddet arttı.

Burada en çok da elinde taş olan, sağa sola saldıran suçlandı. Oysa ki yapılan zulme karşı verilen tepki az sayılabilirdi. Düşünün ki birileri sizin yada arkadaşınızın gözüne gözüne gaz sıkıyor acı veriyor. Su sıkıyor yerden yere vuruyor. Buna tepki gösterilmemesi, gösterilmesinden daha vahim olmaz mıydı? O zaman tepkisiz bir toplum olurduk ki bu daha da kötü olurdu.

1 Mayıs’ta şiddetle başarı sağladıklarını sananlar aynı yöntemle bu işi çözeceklerini sandılar.

Ne zaman ki 02 Haziran 2013 oldu, halk artık görev zamanı diye düşündü işte film o zaman koptu. Tüm sokak başları tutulmuş akın akın gelen insanlara reva görülen biber gazları, gaz bombaları her geçen saniyede insan sayısını arttırıyordu.

Bu artışın sonunun gelmediği görüldüğünde polis geri çekildi ve zafer haksızlığa direnen halkın oldu. İşte o zaman İstiklal savaşı kazanılmış gibi İstiklal Caddesine akın akın girildi. Bu kez aklı selim hakimdi ve insanlar gururla ve neşeyle yürüyorlardı. 1 Mayıs’ta çıkılamayan Taksim’e bu kez çıkılmıştı.

Hiç kimse dile getirmiyor fakat bu giriş ile beraber Taksim Meydanının 1 Mayıs’ta kapatılma gerekçeleri de doğru çıkmadı. Hiç kimsenin burnu kanamadı bu kalabalıklığa rağmen.

Taksim adeta bayram yerine dönmüştü. Bu bayram ve öncesinde tepkiler diğer illerde de artarak çoğaldı. Halkımızın zekası tencereyi kaşıkla birleştirdi ve halen devam eden tencereli eylemler başladı.

Gerçekten bir siyasi partinin eylemi olsa idi, inanın yarısı dahi toplanamazdı insanların. Çünkü açık olan, kapalı olan, en sağdan en sola herkes vardı bu yürüyüşte. İktidara oy verenlerin olmadığını düşünmek mümkün bile değil.

Derken başbakanın Fatih ALTAYLI ile buluşması ve gerçekten anlamsız konuşmaları tetikledi her şeyi.

–          Bir kız ile erkeğin aynı bankta oturmasını da tasvip etmediğini,

–          Ayda yılda bir kez alkol alanın bile alkolik olduğunu

–          Eylemcilerin çapulcu olduklarını

–          Eylemcilerin arasında teröristlerin olduğunu,

–          AKM’nin de yıkılacağını,

–          Ayrıca cami yapılacağını da

Söyledi…

Pazartesi oldu ve herkes işine gidecek ortalık durulacak sanıldı. İşyerleri eylem yeri, okullar tepki seline döndü. Öğrenciler siyah giyindiler tepki olsun diye. Siyah giyinen genç dua etti Ömer DİNÇER’e, çünkü kıyafet serbestti ve idare soramadı neden böyle giydin diye.

Gezi parkında çok az insan vardı. Polis hiç yoktu. (belki sivil vardı) Öğlen vakti geldiğinde öğrenciler akın akın gelmeye başladılar. Kimisi zafer işareti yapıyor yanındaki ise kurt işareti.

Bu eylem gerçekten halkın eylemiydi. Tıpkı Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında nasıl bir ve birlik olundu ise bu kez da haksızlığa, yanlışlığa karşı bir ve birlik olundu.

Havayı solumayan bilmez. Orada insanlar can oldular, kardeş oldular. Hayatta hiç karşılamadılar belki bundan sonra da karşılaşmayacaklar fakat sıcak bir ortam vardı gezi parkında.

Dışarından börek göndereni de vardı, simit, su göndereni de. Halk bakkalı kuruldu (açık tezgah) isteyen bağış yapıyor (ayni) isteyen istediğini hiç para ödemeden alıyordu. İki parça simit bir su alanı da vardı sadece su ile yetineni de.

Onlarca simiti getirip dağıtan da vardı, gazdan zehirlenenin yardımına koşanı da. Banklar en güzel yataktı onlar için.

Sabah mıntıkasını da unutmuyorlardı. Her yer tertemiz pırıl pırıldı Gezi parkında. Hiç görevli olmadığı halde.

Bir giren çıkmak istemiyordu. Sanki elinden kayacaktı henüz birkaç gün önce tanıdığı park. Destek geldikçe gururlanıyor işte benim halkım bu diye geleceğe umutla bakıyordu.

Oradaki dayanışma, oradaki yardımlaşma hiçbir şeye benzemiyordu. Ümit kesilen gençlik de oradaydı ve gülüyor, bağırıyor, koşuyor ve oynuyordu tepki için…

Bu olaylar Türkiye’de ilktir ve bundan sonra Türkiye çok farklıdır. Gelenin at koşturduğu değil halkı tanımak zorunda olduğu bir dönem  başlamıştır.

Bu eylemi siyasiler beceremezlerdi çünkü eylemdeki bir arkadaşım bir Vekile buralardaymışsınız gelin de size bir çay ısmarlayalım iki de sohbet ederiz süreç için diye Tweet attığında aldığı cevap be The Marmara’dayım olmuştur.  The Marmara’dan böyle bir organizasyon yönetilemez, yönetmek isteyen de bu halkın temsilcisi olamaz…

Burada herkes lider, herkes öncü, herkes komutan, herkes asker olmuştur.  Buradaki havayı solumadan anlamak mümkün değildir. Daha 1 Mayıs’ta apartman kapıları kapatılmıştı biber gazı yediğimizde şimdi ise aynı yerlerde daire kapıları açıldı ve ağırlandılar insanlar.  En elit denilenler bile sokaktaydılar ve haksızlığa karşı umursamıyorlardı acıyı, biberi…

Kimse camı çerçeveyi kırdılar, araçları yaktılar edebiyatı  yapmasın onları kimlerin yaptığı bellidir ve bunu çoğunluğa mal etmek yersizdir. Bu ülkede her gün hırsızlık oluyor o zaman tüm halkı mı suçlayacağız. Her gün tecavüz, cinayet haberi alıyoruz halkı mı suçlayacağız. Bu kadar büyük bir tepkisel olayda bu tür şeylerin olmasını da normal görmek gerekmez mi? Kimse polise taş atılsın demiyor ama polis de kimsenin canını yakmasın, gururunu incitmesin. Daha doğrusu kimse bu yönde bir talimat vermesin.  Günlerdir Taksim halka teslim edildi neden tek bir olay yok? Neden sağduyu hakim? Neden 1 Mayıs’ta ve Taksim halka bırakılmadan önce bu kadar olay yaşandı? İşte bu soruyu soralım eyleme tepki verenlere…

Bundan sonra ne olacak;

Eminim hükümetin bir B planı vardır ve sonlandıracaktır bu eylemi ama nasıl?

Bizim tavsiyemiz;

–          Gezi parkı,  Demokrasi Parkı olsun aynen korunsun,

–          Taksim planı revize edilsin halka sorulsun,

–          Yapılan haksız uygulamalardan dolayı özür dilensin,

Eylemcilere yani bizlere tavsiyeler:

–          Aramıza girecek provokatörlere dikkat edelim,

–          Her dostun dosdoğru dost olmadığı unutulmasın,

–          Özellikle gezi parkında hiç kimse, grup, parti yada örgütün pankartı (propaganda aracı) bulundurulmasın. Bu materyaller dışarıya meydana doğru kaydırılsın,

–          Eylemi sahiplenmek isteyenlerden uzak durulsun, tepki gösterilsin,

–          Cami yemi ortaya atılmışken bunlar cami istemiyorlar şikayetine dönüşecek tuzağa düşülmesin…

–          Alan hiçbir suretle boş bırakılmasın,

–          Nöbetler devam etsin.

Aksi halde böl- parçala-yönet taktiği uygulanarak bu tepki çözülmeye çalışılacaktır. Bu nedenle uyanık  olmalı, aklı selim davranmalıyız… Yoksa bu kadar çaba boşa gidecek, bu kadar işkence boş yere çekilmiş olacak.

Maksut BALMUK